Biri kapasın şu kapıyı! Lütfen!

Sabah mı gece mi bilmem, saat beşte kalktım. Soğuk. Çok soğuk. Kombiyi kökledim ama yetmiyor, yetemiyor. Uyuyup uyandığım o aralıklarda aklımda bir şarkı, gitmiyor, gidemiyor. 

Gir içeriye kapıyı kapat etme bi kelime suratıma bak… Delireceğim, bu şarkı aklıma nasıl takılmışsa uyandıkça tövbe deyip tekrar gözümü kapatıyorum, az dalıyorum, hadi gene gir içeriye kapıyı kapat….  Unutayım diye aklıma türkü getiriyorum, tekerleme getiriyorum, kafama bere takıp gözüme kadar indiriyorum. Olmuyor, olamıyor. Etme bi kelime, suratına…

O kapıda durup bu kıza bu şarkıyı yaktıran kimse, bilsin ki uykumun içine etti. Gir içeri kardeşim.o kapıyı da kapat, başlayacağım nazına. Bırak uyuyalım. Kapına da pencerene de…

Zaten kahvaltılar ve akşam yemeklerinde izlediğimiz Avrupa Yakası’ndaki Volkan sayesinde yıllar sonra hortlamış fındık fıstık oof oof kabusu da var. Böyle kafaya takılıp uyku kaçırtan şarkılar yasaklansın!

Kalben yasaklanmasın ama. Bazı insanlara tuhaf geliyor davranışları. Çünkü sıradanlığımız içinde avangardı unuttuk. Klişeler içinde yaşamanın, değer yargılarımızı ortalamalarda tutmanın kolaycılığına çok fazla daldık. Bir yandan ilginçlik peşinde koşup bir yandan birbirini tekrarlayan şeyler beklemek, sahiden farklı bir şey yapan birini görünce tedirgin olmak. Birisi değişik bir tarz geliştirsin istiyoruz ama o değişikliğin sınırlarını biz çizelim. En fazla iki milim değişik ol bak, üç milim olursa çıkarsın sınırdan.

Sanat önce sanat için olacak ki toplum için bir işe yarasın arkadaşım!  Ha, senin toplumuna yaramaz, çoluk çocuğunun toplumuna yarar, orasını ben bilemem. Sen yap sanatı, at kenara, ilerde lazım olur. 

….

Sonra dedim ki, ne yapacağım bu saatte şimdi ben? Atsan atılmaz, yatsan yatılmaz. Kalk dedim, çık sokağa, baktın çok buzlu yerler, pastaneden poğaça alıp dönersin. Yürürsen de yürürsün. Otomatiğe bağladım, fazla düşünmeden giyindim çıktım. Ben çıktığımda akşamüstü gibiydi aydınlık, döndüğümde sabah olmuştu. 

Caddenin başına kadar yürüdüm. Ortalarda bi yerde çok usturuplu şekilde kıçımın üstüne yumuşacık düştüm. Unutmuşum o saatlerde insanların işe, okula gitmek için yollara çıktığını, yalnız değildim artık. Hatta hiç yalnız değildim, kalabalıktık, çok kalabalık. Ayağında spor ayakkabı olan yaşlılar hiç düşerim diye düşünmeden rap rap yürüyordu. Liseye giden kızlar sabahın o saatinde kol kola girmiş normal normal yürüyordu, gülüşerek. Bir baba genç kızının koluna girmiş bir şeyler anlatıyordu, onlar da gülüyordu. 

Yürüyüşe başlangıç şarkımla yürüdüm, Boşver Arkadaş, İlhan İrem. Çocukluğumdan beri üzüntüden kurtuluş çıpam bu şarkı. Hala da yürümeye onunla başlarım. Simit aldım caddenin başından, yirmi lira olmuş. Olmuş mu sahiden, kazıklandım mı yoksa? Bu aralar tutan tuttuğunu öpüyor, malum. 

Ben liseye giderken, babam bu yollardan okula götürürdü beni Dodge kamyonetiyle. Üniversiteye başladığımda o kamyonetin kasasında boğaz köprüsünden Haydarpaşa’ya geçtiğimizi hatırladım, oradan Mavi Tren’e bindirir, binbir öğütle uğurlarlardı beni. Renkli bir çantam vardı. Ankara’dan gelirken kirli, Ankara’ya dönerken temiz giysilerimi taşırdım içinde. Mavi trende yanıma kim oturacak, sabaha kadar kiminle sohbet edeceğim diye düşünürdüm kamyonetle giderken. Yemekli vagonda bira mı içeriz, çay mı?

Pastaneden poğaça, sıcak ekmek alıp eve dönerken karşıdan gelen anne oğul “Dikkat et abla, çok kayıyor burası,” dediler. Düşmemek için minik adımlar atıyormuş gibi yaptım,  gerçekteyse Funnel of love’ın ritmine uyup dans ederek el salladım ben de onlara. 



Al sana bir sürü güzel şey :)  

Yorumlar

  1. Kalben arkadaş olmak isteyebileceğim insanlardan. Nilay Örnek'le söyleşisini dinledin mi? çok sevmiştim ben. kitabını da dinledim. o da iyiydi. Bir de "kedi" şarkısı var ki, ne zaman dinlesem gözlerime yaşlar doluyor.
    mavi trenle ankara dedin, aldın beni nerelere götürdün. yemekli vagon ne şahaneydi. orada içtiğim/ yediğim bira-patatesin tadı hep çok özeldi. şimdi öyle yemekli vagon yok ne yazık ki. çok steril her şey. "içki mi? o da ne" zaten :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kediyi dinledim şimdi. Anladım neden öyle olduğunu :(

      Sil
  2. Dinlemedim, dinleyeyim sahiden. Kedi’yi de, söyleşiyi de. Çok teşekkürler:)
    Yemekli vagonda içilen bira bir yana, ben bir de artık açılamayan tren pencerelerinden dertliyim. O açık pencereden esen rüzgarla geçen giden manzarayı izlemek ne güzeldi.

    YanıtlaSil
  3. :)))) nerden buluyorsun bu şarkıları :) Benim de evlendikten sonraki ilk Esmaanım gezisinde koca gece birinin " ormanların gümbürtüüsssüüü" diye türkü söylediğini duyup - ki hayır, söylemiyordu- sabahladığım bir gece kabusum var unutamadığım.
    Mavi tren ve bira patates ve evet, açılması gereken pencereler hepimizin geri istiyoruz deyip kendimizi Haydarpaşa'ya zincirlememiz gereken çok önemli değerlerimiz.

    YanıtlaSil
  4. Wanda Jackson rock’ın ilk kraliçesidir bi kere. (İlberrr :)))
    Zincire de zam gelecek diyorlar, alıp atayım mı bi kaç metre kenara?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bugün kendimi bi Chagall tablosu gibi hissediyorum. Uykusuzluktan. uçan balon gibi de olur.

      Sil
  5. :)) dinledim kapılı şarkıyı..takılmak mümkün bir şarkı :))
    çok atarlı giderli bir o kadar da güzel yazınla ne iyi geldin..Wanda ise bugün yürüyüş eşlikcim olacak belli..sevgiler.
    neşe

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O şarkıyla minik Japon adımları atarak yürümeyi dene, çok eğlenceli oluyor:)

      Sil
  6. Ya o dilime şarkı takılması yokmu mahfoluyorum ben de kulak kurdu mu ne deniyormuş bu duruma. Yazılarınıza bayıldım hoşgeldiniz. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Iyyyy öyle mi diyorlarmış? Kurtlandım mı ben? Zaten gıcık oluyordum bu hale, şimdi daha da gıcık olcam:)
      Hoş bulduk, çok teşekkürler:)

      Sil
  7. Ay benim de dilime bazen anlamsız bir şey takılır ve deli eder. Mesela bugün yürürken "kara çadırın kızı yaktın yandırdın beni" takıldı, maşallah!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmuşum

Acı var mı acı?