Unutmuşum blog yazmayı. Yönetmeyi, yeni yayın eklemeyi filan. Uğraşırken de hevesim kaçıveriyor. İPad’de yazmaya da alışamadım zaten yıllardır. Bu işi karakarakartallar diye daktilodan öğrenmiş nesildenim sonuçta. Klavyemin tuşlarına hâlâ tak tak basarım. Değişmedi, değişmez. Word’ün canını yiyeyim ben. Onun hakkıdır yazarlığımın yarısı. Bu işe ekmekçikız’ın her güne üç güzel şey demesiyle, Şule’nin güzellikler defteri diyerek devam ettirmesiyle heveslenip başladım. Geç bile kaldım. Her sabah onları ve takip ettikleri sayfalardan diğer güzel kadınları bulup okuyarak twitter gündemini karabasanından kurtuldum. O halde hadi ben de yazayım şuraya üç güzel şey dün için. Mızlanıp durunca elime ne geçiyor sanki? Kendimi gaza getiriyorum anca. Loki göbek açtı, ilgi istiyor tam şu an. Bir göbüş sevip geliyorum geri, durun. Yok, başka bir şey istiyormuş, göbek sevemedik bu sabah. Henüz. Ne istediğini de anlamadım ama büyük ihtimalle yazmama bozuldu. Ciddiyim, bu kedi ne zaman y...
Sabah mı gece mi bilmem, saat beşte kalktım. Soğuk. Çok soğuk. Kombiyi kökledim ama yetmiyor, yetemiyor. Uyuyup uyandığım o aralıklarda aklımda bir şarkı, gitmiyor, gidemiyor. Gir içeriye kapıyı kapat etme bi kelime suratıma bak… Delireceğim, bu şarkı aklıma nasıl takılmışsa uyandıkça tövbe deyip tekrar gözümü kapatıyorum, az dalıyorum, hadi gene gir içeriye kapıyı kapat…. Unutayım diye aklıma türkü getiriyorum, tekerleme getiriyorum, kafama bere takıp gözüme kadar indiriyorum. Olmuyor, olamıyor. Etme bi kelime, suratına… O kapıda durup bu kıza bu şarkıyı yaktıran kimse, bilsin ki uykumun içine etti. Gir içeri kardeşim.o kapıyı da kapat, başlayacağım nazına. Bırak uyuyalım. Kapına da pencerene de… Zaten kahvaltılar ve akşam yemeklerinde izlediğimiz Avrupa Yakası’ndaki Volkan sayesinde yıllar sonra hortlamış fındık fıstık oof oof kabusu da var. Böyle kafaya takılıp uyku kaçırtan şarkılar yasaklansın! Kalben yasaklanmasın ama. Bazı insanlara tuhaf geliyor davranışları. Çünkü s...
Dün gece sağ tarafıma yatmışım, ameliyatlı dişin üstüne, gece acıyla uyandım. Bir parol çaktım, uzun uzun uyudum. Şimdi biraz sersem gibiyim, epeyce de ağrılı. Yapacak bir şey yok, şişti suratın sağ tarafı. Acıyor namussuz. Dişçi de sağolsun en arkaya ulaşacağım diye dudağımın kenarını iyi yırtmış, tesisat döşeyecek malum. Dudağım da yara. Ağzımı yüzde otuz kayıpla açabiliyorum. Ay, bu da geçer, bu da geçer. Eylülden beri sağ bileğimdeki eski çatlağın (oraya motor arkasındayken kamyon girmişti) ağrısının nüksetmesiyle başlayan oram ağrıyo buram ağrıyo sürecim, sağ diz (sol dize yüklenmemeye çalışırken sakatlamıştım) sol siyatik (yoga yaparken başımı ayak bileğime değdirmeye çalışırak halletmiştim) sağ kol (travel town oynarken hırs yaptım) komple boyun (kesin bunlar geçsin diye yatıp durmaktan oldu) sol diz (ohoo en eski derdim, onu da motoru devirince halletmiştim sanırım) diyerek sağlı sollu kroşelerle devam etti. Bunların hepsi biri bitip biri başladı şeklinde gelişti. Öyle ki,...
Yorumlar
Yorum Gönder